Anestezik yaşamlar
Kapalı kapılar ardında kalmış ufuklar, işlenmedikçe paslanan erdemler, zihni fakirleşmeye yüz tutmuş dünyalar düşünün. Sadece kendine meftun bir halde, pervasızca geçen zamanın eteklerinde ordan oraya kaçışırlarken;
Ayaklar altında kalan bir canlıdan
Keyfine atılan bir taşın kanatan hedefinden
Çalgısı bam teli, mevzusu meze olan acıdan
Açtan esirgeyip, toku doyuran
Görmek yerine bakan, dinlemek yerine duyan
Kendisine koşandan kaçan, kendisinden kaçana koşan
Hırslandıkça geriye, yaslandıkça ileriye giden
Yükseldikçe düşen, düştükçe düşüren
Değeri ucuzlaştırıp, ucuzu değerli kılan
Yüzden tebessümü, saçtan siyahı çalan
Huzura çelme takan
Kayba uzaktan bakan
Suyun gidip kumun kaldığı değil, kumu süpürüp yerini suyla dolduran
...
Yaşamda iyileşmenin, iyileştirmenin, üretmenin, anlamlı olmanın ve birşeyleri anlamlı kılmanın yokluğu arasında ışıksız yürümeye çalışırken dünya denen bu konar göçer mekanda, bazen hiçbir yolun hiçbir yere çıkmadığı gerçeği dikiliyor karşımıza. Nasıl ve neden diye sormanın kabahat duvarını aşamadığı bu yerde, tutunduğu erdemlerin ellerini hiç bırakmadan geçtiği yollardan dikenleri temizleyip yerine çiçek tohumları ekebilen, inancını kaybetmemiş o iyilik savaşçılarına denk gelecek kadar şanslı olanlarımız da vardır elbette.
Onlar ki... Ellerinde görünmez bir fırça, birilerinin hayatına gölge düşüren yada gölgede yaşamayı kendine hayat edinenlerin yanında solanları renklendirmekten, düşürdüklerini kaldırmaktan, yarasını sarmaktan, fersiz her tebessüme ışık tutmaktan, kırılan bir kalbin sesini herkesten önce duymaktan, gözünün yaşını ilk silen olmaktan bir an vazgeçmezler.
Onlar ki... Günün sonunda, yorgun bedenlerini ayağa kaldırıp teninde kalmış son mecal kırıntısıyla önce bir çiçeği sular sonra da gözlerini çevirdikleri gök yüzünden biraz ay ışığı ödünç alır öyle uykuya dalarlar. Çünkü bilirler ki, bu dünya anestezik yaşamların daimiyetinde kalırsa, kendisi susayana kadar susuz kalmış bir canlının mahrumiyet bölgesidir. Ve daha da kötüsü, kendisi susuzluğu bilse dahi bir susamışın yanından, o halden bihaber gibi geçebilme aymazlığı da mümkündür.
Ve onlar ki... Heybesine doldurdukları güzel niyetleriyle uyanırken yeni bir sabaha, dünyada mücadelesi en zor olan şeyin insan zihni olduğunu bile bile, düşerler yola. Önünden yürüyenin banane diye üzerinden atladığı o taşa takılıp düşseler de, kanayan yarasına aldırmadan ardından geleni korumak için sessizce o taşı alıp bir kenara çekerler.
Zihninde var olan sayısız mumun sadece bir tanesini yakıp kısa mesafede ve kendine yetecek kadar görüş açısıyla yaşamayı seçmek ve onunla mutlu olabilmek de bir tercihtir elbette fakat bazılarımızın sadece bir tane çakmağı var diye tek bir mum yakılabileceği zannıyla hayatına dahil olan insanları kendinden arta kalan ışık kırıntısında bırakmasına ne demeli?
Zihne enjekte edilmiş anestezinin bir ömür süren etkisiyle, her türlü çabaya ve emeğe rağmen derlenmeden yaşamaya devam edenlere inat, ruhundaki güzelliği ve ışığı besleyip büyütüp ihtiyacı olan herkesle paylaşmaktan bir an geri durmayanlar var ya!
İşte onlara gönülden selam olsun, iyiki varsınız
Sonsuz saygı ve sevgilerimle
Esen kalın
Çok güzel yazmışsınız yine yeniden, keske hic bitmese diye icimden gecirirken bir cirpida yazinin sonuna geliyor insan...emeginize,yureginize, kaleminize sağlık
YanıtlaSilÇok çok teşekkür ederim.
SilHarika 🫶🏻
YanıtlaSilYaa çok teşekkür ederim gerçekten
SilHer yaziniz ayri bir guzel kaleminize kuvvet versin rabbim
YanıtlaSilAmin inşallah çok teşekkür ederim
Sil