Kestane sıcaklığında kış anıları


 

Kış aylarında içini en çok ısıtan şey nedir? Diye sorsalar bir fincan çay ve avuçlarıma saklanmış sıcacık kestane derdim. Onu görmek yada o hafif yanık kokusunu duymak, benim için aniden kulağıma çalınan eskilerden bir şarkı, içten bir gülümseme, bir çocuğun sabırsız kıpırtısı, yâd ederken sadece kendimin izleyebildiği kısa film kuşağı...
Zaman tuvaline resmedilmiş bu kış tablosunu penceremden izlemeyi bırakıp cadde üzerini mesken tutmuş kestaneciye uğramak için dışarı çıkıyorum. İçi kestane dolu kese kağıdını elime alır almaz hissettiğim sıcaklık ve rüzgarın dahi savuramadığı o yanık kokusu bana bir yerden tanıdık geliyor. İçimdeki özlem ocağında çıtırdayan çocukluk anılarım... Düşüyorum zihnimde uçuşan takvim yapraklarının ardına.
Yine bir akşam üzeri okuldan çıkıp eve doğru yürüyorum, adımlarımla bölüyorum mevsimi birkaç yerinden. Yağmurun ellerimin ve ıslanan okul formamın rengini değiştirmesine engel olamıyorum. Soğuktan buharlaşan nefesim evlerin önünden geçerken yoğunlaşan kömür kokusuna karışarak kayboluyor. Nihayet eve ulaşıyorum, odada genişçe bir mermerin üzerine oturtulmuş, zahmetini sabahın erken saatlerinde annemin ellerindeki kömür ve kül izlerinden bildiğim, sonucunda ise insanı kemiklerine kadar ısıtan sıcacık bir soba. Yanına ilişip başımı duvara yaslıyorum, karşımda duran camlı kapının ardına kadar sızan kışı ve sobanın açık kapağından tavana yansıyan ateşin dansını izliyorum.
Ev halkı toplanıp akşam yemeği faslı bittikten sonra emektar çaydanlık sobanın üzerinde yerini alıyor, kaynadıkça arada dışarı damlayan suyun cızırtısına pekte aldırmıyorum. Annem elinde bir miktar kestaneyle içeri giriyor, hemen yere eski bir gazete kağıdı açıyoruz, annemin kesik attığı kestaneleri biraz kenara çektiğim çaydanlığın yanına özenle diziyorum. Pişenleri yanan parmak uçlarımı umursamadan çevirip tekrar serdigimiz gazetenin üzerine koyuyorum.  Sonra hep birlikte etrafına oturup sohbet eşliğinde çay içip kestane yiyoruz.
Şimdilerde ise duvarlardan uçup giden is kokusuyla siliniyor eski kışların hatırası, evlerimizin her noktasında aynı mevsim yaşadığından mutfaklarda pişen kestaneler porsiyonlara ayrılıp dağıtılıyor. Bizleri bir araya getiren böyle anıların azalıyor olması zaman zaman hüzünlendirsede beni, onları zihnimin en kıymetli arşivlerinde saklamak ve her hatırladığımda kısacık bir anda olsa bana iyi geleceğini bilmek ayrı bir huzur veriyor. Hayatımda böyle değerli anılar bırakan herkese bir kez daha teşekkür ediyor, sizlere de keyifli kış anıları yaşamanızı diliyorum. Esen kalın...


Yorumlar

  1. Ne güzeldi o günler, birer birer yaşama olasiligimizin azaldigi anılardan biri daha...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet çok güzeldi, hemde çok hızlı azalıyor ama en azından bizdeki izleri kalıcı olsun istedim.

      Sil
  2. Teşekkür ederim Hilal çok Güzel anlatmışsın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asıl ben teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğunuz için

      Sil
  3. Cok guzel bir yazi...Sanki hazirbuldumu huzurbulduma degisti insanlik...kestanenin yerine cipsi koyuyor belki de ,soba yerine kombinin petegine sarilmak istiyor ama insan duvara sarilamaz ki...şu bir hakikat ki konfor arttikca mutlu olunamayacak bir yer bu dunya

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Yaaa nasıl güzel anlatmışsın. çocukluğuma gittim bende bu yazıyla 😍Kalemine yüreğine sağlık o kadar akıcı yazıyorsunki hiç bitmesin istiyorum🤗 Çok teşekkür ederim beni çocukluğuma götürdüğün için🤗🤗🤗

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayy çok teşekkür ederim, ne mutlu bana size güzel duygular yaşattıysam😊🙏

      Sil
  6. Hilalim😇 beynine ,yüreğine sağlık Şahane bir anlatım olmuş🙏...
    O kadar akıcı ki yazdıkların çocukluğuma gittim ... Çook teşekkür ederim tekrardan yüreğine sağlık ,devamındaki yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum🙏Sevgiler 🤗

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 😊🙏çok çok teşekkür ederim, ne mutlu bana güzel bir an yaşayabildiysem, inşallah saygı ve sevgilerimle

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaralar iyileşmez, susmayı öğrenir...

Duygusal gezgin

Sakin bir İstanbul sabahı