Kayıtlar

Yaralar iyileşmez, susmayı öğrenir...

Resim
Yara diye tanımlarız yüreğimizde iz bırakan olumsuz yaşanmışlıklarımızı... Kimi zaman dağları taşları yerleri gökleri inleten bir feryatta, kimi zaman da kimsenin göremediği duyamadığı bir derinlikte ve yakıcı bir sızıntı şeklinde belirir. Önce alev alır hararetle savrulur bulduğunu kavurmak istercesine, sonra yavaş yavaş kor olur rüzgar okşadıkça başını, ardından köz olur zamanın ağırlığı çöker omuzlarına, sonra kül olur, iz olur ve en sonunda da his olur... An gelir göze yerleşir siler ferini An gelir söze yerleşir kısar sesini An gelir tene yerleşir çeker elini An gelir bedene yerleşir keser nefesini Devam ettikçe yaşam mücadelesi evrilip hayatın tozuna dumanına karışır gibi gelir ilk zamanlar bize ama ayrıştırıverir onu içimizde canlandığında anılar, işte o zaman düşünürüz ki o yara hep orda, biliriz ki bekler zihnimizde gezinen bir hatıranın ayağı takılsın da kanasın diye ve kanayıp kabuklandıkça varlığını kabullenişimiz başlar. Anlarız ki bunun azı çoğu başı sonu yok, yaşam devam...

Tarih 06.02.2023 saat 04.17...

Resim
Simsiyah bir sabaha uyanan memleketimin koynuna düşüyor alev topu apansız, yer gök yangın yeri... Çığlıklar dolduruyor ayrılan duvarların boşluklarını, bir anda ayaklar altında kalan sımsıcak yuvaların, arşa yükselen tozları yapışıyor nefeslere. Mevsim kış gökten yağan ne kar nede yağmur, gökten yağan tek şey feryat ve bekleyiş... Kurulmak güzelleştirmek için çalışıp günleri ayları yılları harcayıp, geceyi gündüzü birbirine bağlayıp ömür feda edilen evler yuvalar eşyalar, onlar için verilen emekleri ve içinde yaşanan en güzel anları umursamaksızın, şimdi birer düşman gibi enkaz olup geçmiş karşımıza sevdiklerimizi çalmakla tehdit ediyor ve çalıyor da bizden... Hangimiz bilebiliriz ki hayatımızın bir dakika içerisinde bu denli altüst olabileceğini, caddeleri sokakları parkları insanlarla çocuklarla dolu, güzelliği ve tarihiyle her karış toprağı kıymetli memleketimde  ölümün acının kol gezeceğini... Şimdi haykırmak istiyorum!! Şefkatli ellerle birdaha başı okşanmayacak öksüzlerin, mu...

Bir tutam kış, bir tutam bahar

Resim
Merhaba kış, yine mevsimi ağır ağır demleyip, bir süzekten geçirircesine ayırıyorsun bizi bahardan. Yağdıkça ılık yağmurun, susuzluktan çatlayan tenine doluyor dünyanın ve dokusu yumuşadıkça kayboluyor baharın gizemli melodisi yaprak çıtırtısı. Islandıkça bütünleşiyor toprakla tabiatın yorgun sureti ve uzunca bir uykuya çekilmek için ayrılıyor bahar bir süreliğine aramızdan. Bir elinde ayrılığı diğer elinde kavuşmayı taşıyan mevsim, farklı farklı hayatları bilinmez suretlerde ziyaret ediyor ve her insanın zihninde sakladığı ajandasına sadece kendi okuyabildiği bir alfabeyle satır satır kaydoluyor. Kimimiz için, sıcacık evinin bir köşesinde çayını yudumlayıp pencereden yağmuru izlemektir kış, kimimiz içinse aynı pencereden yağan yağmura tedirginlikle bakan bir çift göz... Kimimiz için ayakları su içinde ama sırtı kocaman bir anne paltosuna sarılı soğuk parmaklı sıcak nefesli bir çocuk, kimimiz içinse heryanı ıslanmış soğuktan titreyen bir annenin onu izleyen minik gözlere bakıp tebess...

Duygusal gezgin

Resim
Sizin hiç duygularınızın ev sahipliğinde kısacık anlarınıza sığdırdığınız uzun seyahatleriniz oldumu? Bedeninizi ardınızda bırakıp ruhunuzu yanınıza alarak olmak istediğiniz yere gitmek gibi mesela? Bazı günler koşturmacalı hayatıma serpiştirdigim yürüyüş molalarında rastladığım parklardaki çimenlik alanların yanında durur, hissizleşen ayaklarımın toprakla buluşmasına izin veririm. Gözlerimi kapatır girintili taşların bıraktığı ürperti ve etrafıma yayılan toprak kokusuyla yemyeşil bir buğday tarlasında dinlenirken bulurum kendimi  Kimi zaman hoyrat bir öfkenin zaptında zorlanırken, sabrı göğsüme nefes diye doldurup etekleri keskin yamaçlarla dolu ve hırçın yankılarla bezeli bir dağın zirvesine tırmandıktan sonra derin bir soluk alıp, öfkemi zirveden aşağı bırakıp azalışını izlerken bulurum kendimi  Bazı anlarda bir umutsuzluk damlası düşer gönlüme, büyüdükçe kaplayan her yanımı. Çaresizliğin güneş olup kavurduğu, hayallerin buhar olup kaybolduğu, rüzgarın bomboş savrulduğu ne ...

Günaydın gece

Resim
  Gelecekten bir parça daha satın alabilmek için sıraya girmiş gibi rakamlar saat kadranı üzerinde, sıra ilerledikçe sükut asılıyor var gücüyle sokaktaki sesleri yok etmek için ve her gün bedeninde saklayıp büyüttüğü gecenin yaklaşan doğumuyla, bekleyiş perdesini aralıyor esmer benizli akşam. İşte şimdi gece ılık ılık sızıyor şehrin sokak aralarına... Artık gün gece için doğuyor ve her bir yürek kendine dahi fısıldamaya çekindiği hüzünlerinden armağan ediyor birer buket.  Bazılarımız pencere önünden izliyor bu eşsiz doğumu. İzledikçe hayran kalıyor dünyanın döngüsüne, canlı ve cansız tüm yaratılmışların her gün üzerine örtülen kadifemsi karanlıkla  uykuya dalışına. Ve gönül savaşçıları... İşte onlar zırhlarını bir kenara bırakıp tüm savunmasızlığıyla beliriyor vaktin muhtelif anlarında. Ferini teslim etmiş gözlerinde demleniyor hüzün ağır ağır ve öylece bir şarkı mırıltısı dökülüyor dudaklarından boşluğa. Kimimiz için öldürüyor gece tebessümü, gölge düşmüş suretimizin ard...

Dünyanın renkli yüzü hoşgeldin

Resim
Bugün pırıl pırıl bir güneş karşılıyor beni başımı ne tarafa çevirsem gözlerime vuruyor ışığı, kamaşan bakışlarımla elimi alnıma koyup bakıyorum ufka, yorgun mevsim geliyor uzaklardan, kışı teslim etmiş geçmiş olan zamana ama soğuk esintilerin izleri paçalarında gibi hala... Sırtında rengarenk envai çeşit çiçek yığını, yaklaştıkça yüzüme dokunuyor gibi ılık meltemi, yer yer toprağın göğsüne kurulmuş çıplak dallarda yapayanlız bekleyen minik tomurcukların heyecanlı kımıltısını görüyorum. Adeta gökten düşen bir boya paletinin dağılışı gibi saçılıyor renkler toprağa ve serpiştikçe her yana, kokusu değişiyor dünyanın artık baharla boyanıyor küf aromalı duvarlar. Şehrin sokak aralarında, evlerin bahçelerinde izledikçe insanı mest edebilecek güzellikteki mevsimin asil gelini meyve ağaçları, uçuş uçuş saçlarıyla yemyeşil parkta koşturan bir kız çocuğu elinde iki dal minik çiçekle, yemenisine kolonya çiçeğinin kokusu sinmiş annesinin tebessümüne baharı getiriyor. Yaşlı bir çift emektar bir ban...

Beyaz...

Resim
  Bu sabah masamda oturup çayımı yudumlarken önümde bomboş duran beyaz sayfaya baktım uzun uzun sonra birşeyler karalamaya başladım, bir yandanda beyaz renginin güzelliği ve hayatımızda iz bırakan anları dolaşıyordu zihnimin sokak aralarında... Peki hep mi güzelsin beyaz? Hep mi masum ve safiyane? Apaçık berrak gibi görünsende bize ilk bakışta, gizlice duygularımıza gebe kalıp yaşam yolculuğumuzda bizlere zamansız renkler doğurmuş olan sen değilmisin? Karla kaplı bir memlekette evladının dünyaya gelmesi için gün sayan bir annenin, yolunu kapattığında gözlerindeki çaresizliğiyken, dünyaya gelen bebeğin ipekten tenine ilk sarılan kundak, boğazından geçen ilk lokma sen değilmisin? Yüreği avuçlarında atan gencecik bir kızın, adım adım yaklaşırken yeni yuvasına, kalbinin en yakınında bedenini kaplayarak süzülen ışıltılı zerafetiyken, anılarını emanet edip geride kalanlara bakarken, sırılsıklam olmuş mutlulukla hüznün sarmaş dolaş gezindiği gözlerdeki o ak tuval sen değilmisin? Ilık bir ...